Project Description
(M.S. 121 – 180)
Hayatı
MS 2.yy’da yaşamış Roma İmparatoru. Tam adı Ceasar Marcus Aurelius Antoninus Augustus’tur. Nerva ile başlayan Altın Çağ’ın iyi imparatorlarının en simgeleşmiş olanı ve sonuncusudur.
Senatus sınfının en önde gelen ailelerinden birinin üyesi olan Marcus Aurelius iyi bir aristokrat eğitimi alma şansı buldu.Daha eğitiminin devam ettiği bir sırada İmparator olacağı belli olduğu için eğitiminde hiçbir masraftan kaçınılmadı.Latince,Yunanca ve retorik sanatının dışında Stoacılığın Epiktetosçuluk alanı üzerine yetkin bir eğitim aldı.Sonra Epikurosçuluk ve Yeni-Platonculuk’tan da etkilendi.
Bir süre üvey kardeşi Lucias Verus’la birlikte ortak imparator olarak ülkeyi yönettikten sonra Verus’un ölümü üzerine imparatorluğu oğlu Commodus’a bırakana kadar çıktığı bir sefer sırasında ordugahında öldü.
Başarılı bir siyasetçi ve komutan olmasının yanı sıra aldığı derin eğitim sayesinde felsefe alanındaki yetkinliği ile de Filozof İmparator olarak bilinir.12 kitaplık Ta eis Eauton (Kendime Düşünceler) bazıları tarafından Antik Çağı’n en önemli felsefe eserleri arasında sayılır.
“ İyi insanın nasıl olması gerektiğini anlatmayı bırak artık; anlattığın insan ol”
Her yeni güne başlarken, kendine şunu anımsat: “Bugün yine, meraklı, nankör, kendini beğenmiş, hilekâr, kıskanç ve bencil bir sürü insan çıkacak karşıma. Onları bu duruma getiren, iyi ile kötüyü ayırt edemeyecek kadar cahil olmalarıdır. Ama iyinin doğasının ve onun ne kadar güzel olduğunun, kötünün ve onun ne kadar çirkin olduğunun bilincinde olan ben, kötülüğün kaynağı olan insanın içsel doğasıyla benim doğamın aslında aynı olduğunu biliyorum. (Hepimiz kardeş olduğumuzdan değil, hepimiz aynı aklı ve aynı ruh parçasını paylaştığımız için) Öyleyse, alçaltıcı olan bir şeyi kimse bana zorla kabul ettiremeyeceğine göre, bu insanların da hiçbirinin bana zararı dokunamaz.”
“Kardeşime öfke duyamam ya da ondan nefret edemem. Çünkü tıpkı bir insanın iki ayağı ya da ili eli gibi, gözkapakları ya da dişlerinin alt ve üst sıraları gibi, bizler de, birlikte uyum içinde yaşamak için yaratılmışızdır. Birbirimize karşı hareket etmek, Doğa’ya aykırıdır; öfkelenmek ve sırt çevirmek ise Doğa’ya karşı gelmektir.”
“Yanlış yapanlar kendilerine kötülük eder. Adaletsiz davrananlar, kendilerine haksızlık etmiş olur, kendi doğalarına zarar verir ve kendilerini kötü yapar.”
“Okumak için zamanın olmayabilir; ama kibrine hâkim olmak için; hazzın ve acının üstesinden gelmek için zamanın var; şöhret sevdasını alt etmek için; budala ve nankör insanlar karşısında öfkeye kapılmak, hatta onlara yol göstermek için zamanın var
“Sana karşı dürüst olmaya karar verdim’ diyen birisi ne kadar da boş ve yapmacıktır. Ne saçma! Bunu söylemeye hiç gerek yok ki. Niyetinin ne olduğu, sanki alnında yazıyormuş gibi görünür ya da sesinin tonundan belli olur zaten. Bir insanın gözleri, onun karakterini hemen yansıtırı, tıpkı sevilen birinin, sevgilisinin bakışlarından her şeyi okuması gibidir bu. Sahte dürüstlük, gizlenmiş bir ustura gibidir. Hiçbir şey, bir kurdun sahte arkadaşlığı kadar tehlikeli olamaz ve bundan uzak durmak gerekir.”
“İyi, samimi ve nazik insanlar karakterlerini, herkesin görebileceği biçimde yüzlerine yansıtır.”
“Akılcı insanın iyiye ya da kötüye doğru değişmesi, düşündükleriyle değil davranışlarıyla olur. Öyleyse biz de bir insanın mükemmelliğini ve yanlışlarını onun düşüncelerine göre değil davranışlarına göre değerlendirmeliyiz.”
“Güzel olan her şey kendisi için güzeldir. Alacağı övgüleri boş ver. O kendisi için tamdır. Övgü, övülen şeyi daha iyi ya da daha kötü yapmaz. Bu sözleri sanat yapıtları ve maddi güzellikler için söylüyorum. Zaten gerçekten güzel olan bir şeyin başka bir şeye ihtiyacı yoktur. Örneğin yasa, iyilik ve alçakgönüllülük kavramlarının. Bu kavramların hiçbiri övüldüğü için güzel olmazlar, övgü almadıkları için de çirkinleşmezler. Eğer bir zümrüdü övmezsek daha az mı güzel olacak? Aynı şey altın, fildişi, erguvan, lir, kılıç, çiçek ya da fidan için de geçerlidir.”
Marcus Aurelius’un Bazı Fikirleri
Dalgaların gelip çarptıkları bir kaya kadar sağlam olmaya çalış. Onlar gibi sağlam bir biçimde çevrende fokurdayan suların sakinleşmesini bekle.’Ben ne kadar şanssızım. Bak bu olay benim başıma geldi’ Ya da aksine ‘Ne kadar da şanslıyım, başıma gelen bu şey beni utandırmıyor, ne şimdiki zaman tarafından eziliyorum nede gelecek zamandan korkuyorum.’ Böyle bir şanssızlık herkesin başına gelebilir. Ancak herkes üzüntüye kapılmadan yaşayamaz. O halde buna neden şanssızlık diyoruz,bu pekala şans değil mi?Belki de sen bir insanın şanssızlığının kendi doğasıyla uyum içinde yaşamamasından başka bir nedene bağlıyorsundur.İnsanın doğasıyla çatışmayan bir şeye sapma denilebilir mi?O zaman çatışmanın ne olduğunu biliyoruz.Peki,başına gelen şey senin adaletli,bilge,ihtiyatlı,dikkatli,içten,duygularını belli etmeyen özgür bir insan olmanı veya insan doğasının ortaya çıkmasını,kendine özgü amaca ulaşmanı sağlayacak olan diğer niteliklere sahip olmanı engelleyebildi mi?O halde karşılaştığım her güçlükte şöyle bakmalıyım:Bu yaşadığım şey bir şanssızlık değil,sadece ona katlanabiliyor olmak bir şanstır.
Sabahleyin uyandığında canın yataktan çıkmak istemiyorsa şöyle düşün: Görevlerimi yapmak için uyandım. Zaten bu nedenle dünyaya geldim. O halde şikâyet etmemin bir anlamı yok. Yataktan çıkmayıp boş boş yatmak için dünyaya gelmedim. Gerçi bu daha güzel bir şey. O halde böyle yapmak için mi doğdum? Eylemde bulunmak için değil de algılayışımı denemek için mi? Ağaçları, kuşları, karıncaları, örümcekleri, arıları görüyor musun? Bu saydıklarımın hepsinin evrensel düzene nasıl da katkıda bulunuyorlar. Nasıl da görevlerini yapıyorlar. Sen ise bir insan olarak yapman gerek şeyleri yapmıyorsun. Doğayla uyum içinde yaşamak için acele etmelisin. Fakat dinlenmelisin de aynı zamanda. Evet, ancak her şeyin bir sınırı olduğu gibi bunun da bir sınırı var ve sen bu sınırı aşıyorsun. Yapman gerekenlerin ise daha azını yapıyorsun. Sen kendini sevmiyorsun, eğer sevseydin, doğanın isteklerini yerine getirirdin. İşini seven insanlar işlerine öylesine âşıktırlar ki yemek yemeyi hatta yıkanmayı bile zaman zaman unuturlar. Fakat sen bir oymacının oymacılık sanatına, dansçının dansa, pintinin parasına, kibirlinin azıcık ününe verdiği değerden daha azını kendine veriyorsun. İşini seven insanlar işlerine öylesine âşıktırlar ki yemek yemeyi hatta yıkanmayı bile zaman zaman unuturlar. Fakat ortak yarar için gerekli olan eylemler sana daha az değerli ve daha az çaba harcamaya değer görünüyor.
Elinde olmayan şeyler için üzülüyorsan, seni üzen bu şey değil, onun hakkındaki düşüncendir. İstediğin zaman bu düşünceden kurtulabilirsin. Eğer üzüldüğün şey senden kaynaklanıyorsa o zaman kendi hareketini düzeltebilirisin. Seni üzen şey istediğin şeyi yapamamaksa o işi yapmak için inat etmelisin. Eğer karşındaki engellerden dolayı bunu yapamıyorsan üzülmemelisin. Çünkü başarısızlığın nedeni akılsızlığın değil. Bu işi yapamadığın zaman hayatının anlamını kaybedeceğini düşünüyorsan sanki tüm amaçlarını gerçekleştirmiş bir insan gibi başarısızlığının nedenlerine de kızgınlık duymadan yaşamadan ayrılmalısın.
Akıllı bir ruhun özellikleri şöyledir. Kendi kendini görür, değiştirir,istediği biçime girer,ürettiklerini de değiştirebilir,ne zaman ölürse ölsün hedefine ulaşır,tiyatro veya dansta olduğu gibi işi yarıda kalmaz,ölüme hangi sahnede yakalanırsa yakalansın hedeflerini gerçekleştiriri,kendi kendine ‘Bana ait olan her şeye gerçekten sahibim’ diyebilir.Akıllı ruh,evrendeki her yeri ve boşluğu dolanabilir,onların şeklini inceler,zamanın sonsuzluğuna gider,bütünün nasıl yenilendiğini anlar,gelecek nesillerin kendisinden farklı bir şey görmeyeceklerini bilir,geçmişte yaşanmış olanların bizden fazla bir şey görmediklerinin farkındadır.Orta yaşa ulaşmış bir insanın aklı biraz çalışıyorsa yaşamda görülebilecek her şeyi gördüğünün farkındadır.Çünkü aslında her şey bir diğerinin aynasıdır.Akıllı bir ruhun diğer özellikleri arasında,başkalarını sevmek,doğruluk,kendine saygı,hiçbir şeyin kendinden daha değerli olmadığını bilmek gelir.Son özellik yasanın da bir özelliğidir.Buradan doğru ve adalet arasından bir fark olmadığı sonucunu çıkartabiliriz.